17 Mayıs 2017 Çarşamba

Şemsiye 58 ( Göç Kervânı )



Tanpınar’ın beş şehri var bilirsiniz;  “Ankara, Erzurum, Konya, Bursa, İstanbul”
Benim de şehirlerim var işte. Doğduğum, büyüdüğüm, okuduğum ve artık yaşadığım şehir. Size sonuncusundan bahsedeceğim. Daha dün geldiğim şehirden… Hiç bilmediğim bir coğrafya burası. Ağaçların az fakat insanlarının yüreğinin büyük olduğu bir yer. Yeni bir şehre alışmaya çalışmanın verdiği hissiyat çok başka. Sanırım biraz daha geriye giderek başlamalıyım anlatmaya. Vedadan biraz öncesine... Gideceğim aylar öncesinden belliydi ve biliniyordu herkes tarafından. O yüzden o yoğun veda havasına giremedim. Ev boşalıyordu.
Kitaplarım kolilerde, kıyafetler bavulda.



Giderken karşı komşumuz teyze bir tespih tutuşturdu elime alacalı. “Çektikçe” dedi “bana da dua edersin kızım” Aldım. Sakladım...



Yola çıktım. Günebakanlar el salladı ardımdan. Hilal Nur bir torba ile geldi elinde otobüs terminaline. Dereotlu poğaça yanında bir çiçekle. “Zarif kız” dedim sarıldım. Şehri ona bıraktım.

Bir şehirden uzaklaşırken diğerine yaklaşıyordum. Bozkırlar geçiyordum. Bir şarkı dilimde her uzun otobüs yolculuklarında dinlediğim; "gemiler gibi dünya. gemiler gibi hayat. içim gidiyor, içim gidiyor."
 Ankara otogarına uğradığımızda; 107. perona, salkım söğütlerin oraya selam bıraktım ruhumun tanış olduğu bir arkadaşa. Oradan Kapadokya istikametine doğru giderken hayali bir peri bacasına selam verdi. Bir trene teslim ettim ruhumu Diyarbakır yolunda.

Bir güne yaklaşan yolculuğun ardından milat çizgisini çizdim ufuklara. Dedim ki “Bismillah”, işte tam da burada başlıyorum yeni bir hayata. 
Issız ve yalnız bir dinlenme tesisinde karşıladım güneşi.

          Başlangıçlar… Tarifsiz bir duygu aslında. İlk günler her daim zor olur benim için. Bir ortama girmek, alışmak, ısınmak, sevmek… Bu şehri sevdim. Sessizliğini huzurunu insanlarını… Yeni bir şehri en son ne zaman keşfe çıktığımı hatırlamıyorum. Dün çıktım sokağa. Heyecan verici hiç bilmediğin bir yola sapıp evi bulmaya çalışmak. Ve dâhi yanlış minibüse binip kaybolduğunu sanmak ve tüm şehri tek bir minibüsle dolaşmak. Sevilen mekânları “ buraya gelirim” deyip bir yerlere not etmek.  Caddelerde yürürken hiçbir yüzü tanımamak... Yeni lezzetler tatmak. Sokaklarda köpeklerle değil de başıboş keçilerle karşılaşmak, dakikalarca bakıp o manzaraya tebessüm etmek...
         Bugün konaklayan kervânımın 10. günü. Hiçbir yere ait olmayışımın bir gün buradan da gideceğimi bilmenin ama ona rağmen hiç gitmeyecekmiş gibi kök salmamın 10.günü evet. Benimle birlikte yaklaşık üç şehir gezen yeni çiçeğim "Verâ" ya benzetiyorum kendimi bazı. ( Aleovera) Daha küçüğüm fakat elbet güney sıcakları büyütecek beni. Her gün aynı pencereden farklı kuşlarla hemhal olacağım. Sonra küçük sürgünler vereceğim toprağımın en dip noktasından. Bu şehirde bir daha gelemeyecek dahi olsam geride pek çok şey bırakacağım. Özleyecek miyim? İnsan severse özler.  Çok severse geri de gelir. Tüm bunları gelecek zaman gösterecek. Olur da yolunuz düşerse buralara  kervânıma uğrayın. Muhabbet eder, şiir okuruz. Size keçi sütü ikram ederim ve belki biraz dinlenir çadırınızda göç türküleri dinlersiniz...

                                                     Neşet Ertaş - Gönül Dağı





 "Yol gizli gizli yol gizli gizli

Gönülden gönüle yar oy yar oy yar oy yar oy
Yol gizli gizli yol gizli gizli"

Şemsiye 85 ( Gökteki Sarı Balık 14)

YA TAHAMMÜL YA SEFER MUSTAFA KUTLU Tahammüllerimizle yaşıyoruz. Hayatımıza öyle yön veriyoruz. Tahammül etmediğimizde sefer kaçınılma...