30 Mart 2017 Perşembe

Şemsiye 52 ( Diriliş )

Yine zehir zemberek bir sabaha uyandı adam. Hâlâ aylar öncesinden gelen  mektubu sıkıyordu avuçlarında. "Bitti" yazıyordu özetle. Böyle bitmemeliydi. Böyle gitmemeliydi. İçi soğumuyordu ne yapsa. Geçmiyordu yangın.
"Ayrıldık adam"
Ne kadar basitti değil mi iki kelimeyi yan yana getirmek!
Oysa içinde kocaman bir çukur açmıştı.
Adam bir tarafta yalnız kalmıştı hayat diğer tarafta.
Ne denirdi ki bu cümleye?
Tamam mı ? Olur mu? Yapma bunu, acı mı?
Hiçbirini diyemedi. O susmayı seçti. Susup kendine dönmeyi.
Daha önce çok düşmüştü adam. Peki ya o biliyor muydu?
Ama hiçbiri ondan düştüğü gibi olmadı.
Çok yüksek ve ani.
Biri itmişti sanki boşluktan.
İtmiş ve çakılıvermiş oracığa. Dudaklarındaki gülümeseme bile yarım kalmış anlayamamıştı.
Ne olmuştu ona?
Nasıl ölmüştü?
Nasıl bitivermişti her şey?
Manasız ve belirsiz.
Tek hissediği şey acı.
Ve o bu acıyı maddi şeylerle anlatmaya çalışıyordu.
Ama bu anlattıkları çok küçük bir parçasıydı hissettiklerinin. Bin parçaya bölünmüştü. Hayalleri bir tarafta, umutlar bir tarafta, güveni, sevdası, kalbi başka bir tarafta. Savrulmuştu biriktirdiği onlu düşleri toprağa. Asit yağmurlarında ıslanmıştı her bir parçası . Yanmış bitmiş erimiş.
Düştü adam.
Ondan düştü.
Çok sert.
Çok ani.
Ona verdiği sözler vardı. Ben seni ömür boyu beklerimler ben sensiz yapamamlar.
O sözler nerdeydi şimdi?  Neden bir toz bulutuna döndü? Neden bir kör bıçak olup saplandı göğsüne?
Söylesin biri nasıl geçecek bu acı?
Nasıl aldı ağzına ayrılığı? Ne kadar da incindi.
Hiçbir sevgi bu kadar kini hak etmiyordu. Hiçbir öfke bunca kalp kırmaya değmiyordu.
Son kez sıktı mektubu avuçlarında.
Sonra ayağa kalktı.
Düştüğü o derin kuyudan çıktı.
"Hiç" dedi.
"Koca bir hiç"
Bu kelime onun dirilişi idi.
Bir sabah vakti dirildi.
Adam.

20 Mart 2017 Pazartesi

Şemsiye 51 (Tehlikeli Sular )

Ağlamaya bahanem yok.
Her şey yolunda.
Sağlığım. İşim gücüm...
Başımı sokabileceğim bir evim var.
Halihazırda okuyabileceğim kitabım.
Sayfalarca yazabileceğim defterler ve mürekkebim de. Dostlarım var, yalnız değilim.
Bahar da geldi. Hava bugün çok güzel.
Fakat içimde bilmediğim bir boşluk var.
O boşluk beni içine çekiyor.
Dışardan nankörlük olarak algılanabilir bu yazdıklarım. Şımarıklık belki de.
Ama öyle değil.
Bir şey eksik işte.
Yavan zamanlar. Tadı tuzu yok.
Çağımızın vebası bu mu yoksa?
Her şeyin özü ile oynanmış.
Etrafım ölüler diyarı.
Kimle konuşsam kime dokunsam buz kesiyorum.
Eksik bir şey var.
Lütfen beni yanlış anlamayın.
İçim diyorum.
Ruhum ile kalbimin kesiştiği o nokta.
Orası toz bulutu.
Göz gözü görmüyor.
Oysa ben uçma hayalleri kuruyordum.
Uçmayı bırak kirpiklerimi dahi kımıldatamıyorum.
Tehlikeli sularda yürüyorum.
İçim diyorum.
İçime dokun.

11 Mart 2017 Cumartesi

Şemsiye 50 ( Aklımdan Geçenler )

Pencere önündeki buz mavisi koltuğa oturdum elimde ince belli çay bardağı, omuzlarımda kırmızı şal. Her yer bir cumartesi sessizliğine bürünmüş.bu sessizlik beni bir girdap gibi içine çekiyor ve kafama şu düşünceler hücum ediyor:
"Yazmaya buradan başlıyorum evet tam da hayatın orta yerinden. Bu sefer karanlık bir yolda yürümek yerine daha aydınlık ve bilindik bir yolda yürümeye çalışacağım. Elimde bir yol haritası. Kaybolursam şayet geri dönme hakkım da var. Geri dönüp her şeye en baştan başlamak... Ben yürürken usul usul cemreler düştü.Acaba  benim gönlüme de bahar yeniden  gelecek mi?
Çiçek aşısı yapmayı bilmeyen biri ile ömür sürer mi?"
Kayboldum. Sonra Hansel ve Gratel vari bir dönüş ile başladığım yere geri döndüm. Bir masal kahramanı kadar şanlı olmadım hiç.
Bir kuşluk vaktindeyim şimdi. Bu ev yabancı ve sanki sadece bir yolculuk yapıyormuşum da mola vermişim hissiyatı yaratıyor. Dışarda müthiş bir rüzgâr var. Sesi şeytani bir varlığın eline geçmiş gibi uğuldamıyor da korkunç sesler çıkarıyor sanki.
Ürperiyorum. Rüzgârdan hayattan kendimden. Bu ben miyim?
Ben kimim?

8 Mart 2017 Çarşamba

Şemsiye 49 ( Kadınlar Günü )

Bayramlar hariç özel günlere karşıyım uzun süredir. Doğum günleri, Anneler Babalar günü, Sevgililer günü vs. Klişe olacak biliyorum ama hep kapitalizm hep para. Değer vermeyi tek bir güne indirgemenin adı aslında tüm bu özel günler.
Bugün de başka bir gün "Dünya Emekçi Kadınlar Günü" İnsan şöyle bir gülüyor en manidar olanından. Yahu hangi günden bahsediyorsunuz dercesine. Merak ettim baktım 2016'daki kadına şiddet oranına. 397 kadın öldürülmüş. Katillerin %80ni  koca, eski koca, sevgili,eski sevgili, ayrılmak istenen koca ve sevgili. Türkiye'deki on kadından dördü şiddete maruz kalıyor.
Bir günü kadınlarımızın günü ilan edip kalan 364 gün 6 saatte bir güzel dövüp sövüp taciz tecavüz edip ve en son öldürüp yolumuza devam ediyoruz. Bakın erkekler ediyor demiyorum. Kadın da kadına en az erkek kadar zarar veriyor. Hemcinslerimize böyle acımasız olursak erkeklerden ne kadar nezaket bekleyebiliriz?
Bir hadis-i Şerif var çok hoşuma giden aklımda tuttuğum: Kadınlar size Allah'ın emanetidir.
Tüm insanlar bunu aklında tutsa ve emanete ihanet etmeyecek kadar sözüne sadık olsa dünya çok daha güzel olur. Bunları şimdi yazıyorum evet. Umarım seneye aynı şeyleri tekrar etmem. Bunun da bir yolu var aslında.
"Eğitim"
Çocuk doğduğu andan itibaren ahlaklı yetiştirilmeli. Önce ailesine sonra çevresine karşı naif olmayı zarif olmayı lütfen demeyi teşekkür etmeyi dost olmayı öğrenmeli. Kimse kimseden üstün değil. Üstünlük ancak takva ile. Tertemiz doğan kalbe kin tohumu ekerseniz kin yetişir. Çiçek ekerseniz çiçek...

Not: Erkeğe şiddet oranını araştırdım fakat somut bir bilgiye ulaşamadım. Öyle bir oran sayı haber yok. Erkeğe şiddet yazınca bile erkek şiddeti olarak algılıyor Google. Bu da bir şeyleri anlatıyor sanırım...

5 Mart 2017 Pazar

Şemsiye 48 ( Esselâm )

Tekrar burada yazmaya başlamadan evvel biraz hasbihal etmek istiyorum. Biraz “içimden” bahsetmek… Bilenler biliyor Zifiri’yi. Bilmeyenler için de özet mahiyetinde anlatayım neden Zifiri. Nedir bu karanlıkların mahiyeti?
Bizzat ismimin manasından yola çıkarak ortaya çıkmış bir mahlas aslında. Hoş mahlastan çıkıp ikinci adıma dönüştü artık. :)
“Esra / İsra”  gece yürüyüşü demek. Zifiri bir karanlıktan sonraki o aydınlığı arıyorum. Ararken yazıyorum. Okuyorum. İzliyorum. Dinliyorum. Bulur muyum bulamaz mıyım o başka. Ama aramak ararken yeni dünyalar keşfetmek bana oldukça keyif veriyor. Yağmuru paylaştıkça, şemsiyemin altına kalabalıklar toplandıkça mutluluğum artıyor.
Bu bloğu açtığımda henüz üniversite 3. Sınıftaydım. Aradan üç yıl geçti. Çok şey değişti. En başta yaşadığım şehir. Bir insanın şehri değişince yazdıkları da değişiyor. Şiirleri, hüzünleri, öğrendikleri, göğü…
Şehri değişince bir insanın yüreği değişiyor.
Şehrime hoş geldiniz. :)
Yüreğime ve karanlığıma…

zifiRi

Şemsiye 85 ( Gökteki Sarı Balık 14)

YA TAHAMMÜL YA SEFER MUSTAFA KUTLU Tahammüllerimizle yaşıyoruz. Hayatımıza öyle yön veriyoruz. Tahammül etmediğimizde sefer kaçınılma...