Ben ki rüzgarlara karıştım adam.
Islak otobüs terminallerinde yüzünü aradım,
Bir parçanı bulurum diye edilmiş vedalarda.
Hangi hoşçakal taşır seni bilemedim.
Çünkü bir ben yıllar yılı taşırdım seni.
Başkaları çok güç.
Adam!
Sustukların yaşamının aslı.
Konuştukların ise kalp sancısı birer yalan.
Ben biliyorum da bunu, canım pek yanmıyor.
Eskiden olsa yanardı.
Küçüktüm.
Hamdım.
Pişmeden yanı verdim sonra.
Soğuklarda kim yanar ki böyle harlı?
Ben gibi kim alev alev gönlü bağrı?
Ah, adam sesinden yağmur düşüyordu ya hani
Kırlangıçlar dönüyordu kış ülkelerinden.
Sesinden bahar oluyordu ya mevsimlerim
Ben sesinde en çok mayısı sevdim.
Sustun ya hani, tüm kuşlar terk etti ülkeyi.
Yağmur Sesli Adam!
Sen de bıraktın beni.
31 Ocak 2015 Cumartesi
29 Ocak 2015 Perşembe
Şemsiye 42 ( Mimi İle Bir Dünya Masalı - III -)
İlk iki hikaye için buraya tık:
Mimi I: http://yagmurayakalanansemsiye.blogspot.com/2014/10/semsiye-32-mimi-ile-bir-dunya-masal.html
"Durumu nasıl Doktor Bey?"
"Dün gece yine büyük bir kriz geçirdi. Sakinleştirici iğne yaptık, uyuyor. Geçmiş olsun tekrar."
Doktor gidince Süreyya Hanım bir sandelye çekip yatağın kenarına oturdu. Kaç kere daha buraya oturacaktı bu şekilde? Beş altı yıldır aşındırmışlardı hastane yollarını. Son bir yıldır ise artık yatılı gördüğü tedavilerin sayısı artmıştı Samet'in. Solgun yüzünü okşadı Süreyya Hanım yeğeninin. Kimsesi yoktu teyzesinden başka. Ne annesinin ne de babasının ölümünü kabullenememişti. Annesinin ölümü ise onun için büyük bir travmaydı. Hep babasıyla onu bırakıp başka biriyle evlendiğini düşünmüştü. Doğrusunu asla kabul etmemişti. Zaman geçtikçe iyice içine kapanık bir çocuk olmuştu. Çok zekiydi bunun yanında...
Gözlerini araladı hafifçe. Geçirdiği krizler yüzünden bedeni bitap düşmüştü. "Su..." diye inledi. Süreyya Hanım hemen sehpanın üzerinde duran sürahiden su doldurdu. Başını hafif kaldırıp içirdi suyunu .Başını yastığa koyduğunda ne oldu bana dercesine baktı teyzesine. "Yine kriz geçirmişsin yavrum. Ama bitti bak, iyisin çok şükür."
"Eve gidecek miyiz teyze?"
"Bir müddet daha burada kalman gerek Samet. Sağlığın için buna mecburuz."
"Anladım." deyip yüzünü cama döndü.
Kendi kendine mırldanmaya başladı. Bunu gören Süreyya Hanım ağlamaya başladı. Yavaşça odadan çıktı Samet ağladığını anlamasın diye.
"Bak Mimi'm, kaldım dört duvar arasında. Teyzemden başka kimsem de yokmuş onu anladım gelen giden olmayınca. Ama en çok senin yolunu gözledim. Öyle özledim ki. En son bizim apartmanın bahçesinde görmüştüm seni. Hoşçakal Samet kendine çok iyi bak deyişin hâlâ kulaklarımda. Senin için hoş kalmaya çalıştım ama dinlemedi bedenim beni. Affet... Bir hafta daha burdaymışım. Gelir misin ziyaretime? Sen gelirsen ben hemen iyileşirim ki. Can gelir bedenime. Ruhuma ruhundan üfler misin? Sana gark olayım biraz... Sevgili Mimi'm. Beni ne zaman göreceksin? Bak buradayım. Mektuplarımla, şiirlerimle, aşk dolu yüreğimle. Sana niye Mimi diyorum biliyor musun? Küçükken bir oyuncağım vardı. Minik bir kuzu. Annem almıştı. Adını Mimi koymuştum bir masal kitabından esinlenerek. Annemden kalan tek anı. Annem gitti. Belki sen kalırsın yanımda. Belki sen bırakmazsın beni. Gitme diye Mimi dedim sana. Annem ol. Yoldaşım ol. Yarim ol. Ama sen en çok yara oldun bende. Adı sen olan o kadar çok yara hüküm sürüyor ki bedenimde...
Masallar mutlu sonla biter değil mi? Sen de benim masalım olursun belki. Mimi ile bir dünya masalı... Senin ve benim olan koca bir dünya.
Mimi... Masal tadında ya seni sevmek hani; bu sefer gitme kal... Bir sevda bağışla bana... "
19 Ocak 2015 Pazartesi
Şemsiye 41 ( Hadi Bana "Tatile Çık" De)
"Hadi tatile çık" dese biri bana. "Her şeyi bırak ve biraz kendinle kal. Dünyanın tüm yükünü, yapman gerekenleri, sorumluluklarını, yorgunluklarını... Hepsini bırak. Bir sırt çantası yeter sana. Birkaç kitap ve de. "
Hiç düşünmeden kabul ederim. Öyle ihtiyacım var ki buna. Üç gün yeter. Belki iki gün bile.
Bugün bir hafta oldu dışarı çıkmayalı. Göğü içime çekmeyeli. Cam arkasından dokunmak bulutlara... Sanırım en acısı da bu. Bazen düşünüyorum da neden bunca çaba? Hayır yani istediğim hiçbir şeyi yapamadıktan sonra ne anlamı var ki sarfettiğim gayretin? Sürekli kapitalist ve modersnist düzenin altında ezilmemek için didinip duruyorum. Okul bitsin. Meslek sahibi olayım. Para kazanayım. Bir dünya para verip bir düzine sınava gireyim de formasyon alayım. Ne olur ne olmaz. Ama iki sayfa Kuran, tefsir okumaya nafile namaz kılmaya vaktim olmasın. Neden? Çünkü çok yoğunum.
Hadi canım. Dünyayı ben kurtaracağık zaten. Bir haftadır evde zombi gibi yaşarak hem de.Gökyüzümü, kitaplarımı, türkülerimi, ailemi, zamanımı dünyamı elimden aldınız teşekkürler!
Hadi bana TATİLE ÇIK de. Söz çıkacağım.
*Nanet olası kapitalist düzenin katranından arınabilirsem tabi*
12 Ocak 2015 Pazartesi
Şemsiye 40 ( Bir Miyop'un Bir Günü )
Öncelikle kısaca terimsel olarak bir açıklama yapayım size;
Miyopi uzağı görememe.
Astigmat ise bulanık görme.
Peki gözlüklü bir miyop olarak 24 saatim nasıl geçiyor?
Sabah kuş seslerinin cıvıltısıyla uyanıyorum. Gözlerimi açtığımda her şey bulanık. Avuşturduğumda geçmeyen bir bulanıklık... Gözlüğü taktığım anda oturuyor her şey yerli yerine. Yaz günüyse şayet gün boyu gözümde yapış yapış bir ağırlık hissediyorum. Güneş gözlüğü gibi bir şey oldukça lüks benim gibiler için. Bu sebeple kısık gözlerle gezmek alışkanlık oluyor. Kış günüyse yağmur kar fırtına bütün her şey, önce gözlük camlarıma uğruyor. Sürekli silmek zorunda kalıyorum. Soğuk ortamdan sıcak ortama geçtiğimde buharlanan camlar ise başıma bela. Hele ki kalabalık bir otobüs... Velhasılı gün içinde gözlüklü diye tanımlanabiliyorum.
- Şu gözlüklü kızın yanındaki miydi geçen sana soru soran?
- Evet, evet oydu.
Gözlük bana yakışıyor mu diye alıp deneyen arkadaşlarımın ilgisine de maruz kalabiliyorum. Bir dostla sarılırken eğer o da gözlüklüyse gözlüklerimiz mutlaka çarpışıyor. Artık refleks haline gelmiş bir hareket var ki o da sürekli gözlüğü burnumun üstüne doğru ittirme hareketidir.
Gün içinde bu tarz şeylerle boğuştuktan sonra burnumun direği iyice sızlamaya başlıyor. Çökmeye başlayan burun kenarları artık gözlüğü çıkar diye feryat ediyor resmen. Yatma vakti gelince gözümden çıkarıp bir kenara koyuyorum gözlükleri. (Akşam nereye koyduğunu unutup bulamamak gibi bir durum da var ki evlere şenlik :) Yana yakıla zaten görmeyen gözlerle net görmeye çalışmak için gözlüğü bulmaya çalışmak. Al sana karmaşa,al sana sinir harbi :))
Bulanık bir âna merhaba! İlginç olan bir şey ise rüyalarımda hiç gözlük kullanmıyorum. Gayet şahin misali gözlerim oluyor. Ruh gözüm açık belki de B)
İşte böyle miyopi olmak... Bazen gözlüğü gözümde unutup yatıyorum. Eh olsun artık; yaklaşık sekiz yıllık seviyeli bir ilişkimiz var çünkü :)
Gözlüğün bazen havalı gösterdiğini düşünenler olabilir fakat insanın gözlerindeki ışıltıyı kapatıyor. İfadesizleri gölgeliyor. Bakışları baltalıyor.
Gözlerinizin kıymetini bilin. Şükredin Allah'a. Büyük bir nimet.
KAMU SPOTU
Artık gözlüklülerle ilgili espri yaparken dikkat edin. Her yıl binlerce gözlük kullanan masum insanlar " dört gözün var daha iyi görürsün puhaha", "ehehe silecek taktırsana gözlüklerine" tarzı iğrenç esprilere maruz kalıyor. Dilinizin ucunda ölüm var!.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Şemsiye 85 ( Gökteki Sarı Balık 14)
YA TAHAMMÜL YA SEFER MUSTAFA KUTLU Tahammüllerimizle yaşıyoruz. Hayatımıza öyle yön veriyoruz. Tahammül etmediğimizde sefer kaçınılma...
-
Ah çocuklar, bayım! Ne kadar da masumlar... Ölmesin onlar. Onlar ölürse insanlık ölür değil mi? Savaşlar! Savaşlar onlara göre değil. Açl...
-
Ellerim bu kadar titrerken nasıl yazabilirim? Yüreğim çığlık çığlığa ve ben ölürcesine susuyorum! Kulağımda acıklı bir türkü. “Hey gidi K...