“ Ellerin
sadakasını verebilmek...” Sanırım bir şeylerin ince noktasını yakalamak böyle
bir şey oluyor. Sadaka sadece para vermekten ibaret değilmiş ki. Sadaka
samimiyetmiş. Dün öğrendim Mesut Yazıcı'nın ellerinden dökülüp de ses olan
işaretlerden. “İlla para gerekmez birilerine yardım etmek için. Ellerimin
sadakasını böyle veriyorum ben de.”
Sınavlardan
iyice bunalıp sabrın son noktasına geldiğimizde Mesut Yazıcı’nın İşaret Dili
Semineri imdadımıza yetişti. Nefes almak gibi bir şeydi iki saat de olsa. Kişisel
gelişim kitapları halt etmiş. Biz kanlı canlısını gördük. İnsan isteyince, ama
çok isteyince oluyormuş. Bir şeyler olmuyorsa onları gerçekten istemiyoruz
demek ki… Her şey bir hevesten ibaret olunca sonuç da yalnızca o hevesi alana
kadar oluyor. “ İnsanların hiç yapmadığı bir şeyi yapmasam ben burada olmazdım”
dedi. Bir şeyler yapmak. Hem de bu işi severek ve aşk ile yapmak. Hatalarla
dalga geçebilmek... Bu işi yaparken de asla takdir övgü beklememek. ( Mesut Yazıcı alkışlanmayı hiç sevmiyor gerçekten J ) Sadece yürek ile yapmak... Tek mesele
bu…Arka planda kalmak yerine neden çevremizde baş rol biz olmuyoruz ki? Neden o sahneye çıkıp karşımızdaki kalabalığı adeta büyülemiyoruz? Cevap belli: Tembellik! Artık hareket vakti. Zaman geçiyor. Ömür bitiyor, artık silkelenme vakti...
Dün ki konferanstan öğrendiğim başka bir şey ise dişi ile tırnağı ile bir yerlere gelmiş
insanları acımasızca eleştirebilen bunu yaparken bir güzel suçlayan zan altında
bırakan insanlar da varmış. Kıskançlık mı bunun adı haset mi? Bilemiyorum... İşte böyle insanlara karşı tıkamak gerek kulakları. Asıl bunları umursamamak ve bir yola başladığında sonuna kadar gidebilmek gerek.
İşaret
diline gelince, parmaklardan dökülüp de duyulan nota gördünüz mü siz hiç? Ben
gördüm. Hissettim hatta. Yaşadım… Sağırlar müzik dinleyemezler mi ki? İşte
kimsenin yapamadığı bir şeyi yapmak böyle bir şey… İşte Mesut Yazıcı’nın
yaptığı. Amacım sürekli iltifatlar edip nefis kabartmak değil. Sadece şikayet
etmek yerine harekete geçmek gerektiğini anlatmak. Hayallerin hayal olarak
kalmaması. İnsanlığa bir şeyler katabilmek. Kimse senin saçınla kıyafetinle
makyajınla ilgilenmiyor. Bir köre renk olabiliyor musun mesela? Bir yaşlıya
yardım edebiliyor musun?
Sonuç
olarak mutlu olmak için mutlu etmeliyiz birilerini. Engelli deyip bir engel daha koymak yerine bir vasıta olmalıyız göremeyen, duyamayan, konuşamayanlar için. Ama geçici heves
olmamalı. Rüyalarımıza girmeli gerekirse. Böyle çok isteyelim. Ellerimizin
gözlerimizin dudaklarımızın sesimizin sadakasını da böyle verelim. Karşılıksız,
yürekten…
Beni izlerken en çok etkileyen Mesut Yazıcı videosunu da paylaşmadan yazıyı bitirmek
olmaz tabi;