12 Haziran 2014 Perşembe

Şemsiye 23 ( Bir Mes'ûd Adam )

 Ellerin sadakasını verebilmek... Sanırım bir şeylerin ince noktasını yakalamak böyle bir şey oluyor. Sadaka sadece para vermekten ibaret değilmiş ki. Sadaka samimiyetmiş. Dün öğrendim Mesut Yazıcı'nın ellerinden dökülüp de ses olan işaretlerden. “İlla para gerekmez birilerine yardım etmek için. Ellerimin sadakasını böyle veriyorum ben de.”
Sınavlardan iyice bunalıp sabrın son noktasına geldiğimizde Mesut Yazıcı’nın İşaret Dili Semineri imdadımıza yetişti. Nefes almak gibi bir şeydi iki saat de olsa. Kişisel gelişim kitapları halt etmiş. Biz kanlı canlısını gördük. İnsan isteyince, ama çok isteyince oluyormuş. Bir şeyler olmuyorsa onları gerçekten istemiyoruz demek ki… Her şey bir hevesten ibaret olunca sonuç da yalnızca o hevesi alana kadar oluyor. “ İnsanların hiç yapmadığı bir şeyi yapmasam ben burada olmazdım” dedi. Bir şeyler yapmak. Hem de bu işi severek ve aşk ile yapmak. Hatalarla dalga geçebilmek... Bu işi yaparken de asla takdir övgü beklememek.  ( Mesut Yazıcı alkışlanmayı hiç sevmiyor gerçekten J ) Sadece yürek ile yapmak... Tek mesele bu…Arka planda kalmak yerine neden çevremizde baş rol biz olmuyoruz ki? Neden o sahneye çıkıp karşımızdaki kalabalığı adeta büyülemiyoruz? Cevap belli: Tembellik! Artık hareket vakti. Zaman geçiyor. Ömür bitiyor, artık silkelenme vakti...
Dün ki konferanstan öğrendiğim başka bir şey ise dişi ile tırnağı ile bir yerlere gelmiş insanları acımasızca eleştirebilen bunu yaparken bir güzel suçlayan zan altında bırakan insanlar da varmış. Kıskançlık mı bunun adı haset mi? Bilemiyorum... İşte böyle insanlara karşı tıkamak gerek kulakları. Asıl bunları umursamamak ve bir yola başladığında sonuna kadar gidebilmek gerek.
İşaret diline gelince, parmaklardan dökülüp de duyulan nota gördünüz mü siz hiç? Ben gördüm. Hissettim hatta. Yaşadım… Sağırlar müzik dinleyemezler mi ki? İşte kimsenin yapamadığı bir şeyi yapmak böyle bir şey… İşte Mesut Yazıcı’nın yaptığı. Amacım sürekli iltifatlar edip nefis kabartmak değil. Sadece şikayet etmek yerine harekete geçmek gerektiğini anlatmak. Hayallerin hayal olarak kalmaması. İnsanlığa bir şeyler katabilmek. Kimse senin saçınla kıyafetinle makyajınla ilgilenmiyor. Bir köre renk olabiliyor musun mesela? Bir yaşlıya yardım edebiliyor musun?
Sonuç olarak mutlu olmak için mutlu etmeliyiz birilerini. Engelli deyip bir engel daha koymak yerine bir vasıta olmalıyız göremeyen, duyamayan, konuşamayanlar için.  Ama geçici heves olmamalı. Rüyalarımıza girmeli gerekirse. Böyle çok isteyelim. Ellerimizin gözlerimizin dudaklarımızın sesimizin sadakasını da böyle verelim. Karşılıksız, yürekten…

Beni izlerken en çok etkileyen Mesut Yazıcı videosunu da paylaşmadan yazıyı bitirmek olmaz tabi;


8 Haziran 2014 Pazar

Şemsiye 22 ( Kan Damlar Kara )


            Umutlarımın kırıldığı yerden tekrar başlamak istiyorum!  Bir sevmek derdi düştüğünden beri en kör noktama, yolumu bulamıyorum. Önceden defalarca geçtiğim yollar şimdi ilk kez görmüşüm gibi. Telaşlıyım… Korkuyorum!
             Aşkın bam teli titriyor seni ilk gördüğüm o yerden geçerken. Başımı çeviriyorum, bakamıyorum. Sevdamı da alıp uzaklara gitmek istiyorum. Öyle uzaklara ki; kendim bile bulamayayım beni. Ahşap evler olsun, çınar ağaçları ve de. Resimlere bakamıyorum, mektup yazamıyorum. Ne zaman bir mektup okusam içinden sen çıkıyorsun. Bu kadar mı işledin hayatıma? 
Ne yağmurlar diniyor, ne gönül ağrılarım. En çok da geceleri şiddetleniyor. Her yer karanlık ve sadece yağmurun sesi çınlarken kulaklarımda... Sesini özlüyorum. Yağmur sesli adam derdim sana. Ne zaman yansa içim; sesin yağardı içime ve yeşerirdi umutlar. 
Şimdi adımı bile anmazsın biliyorum. Aynı gecede, aynı göğe bakarken ben acıklı türküler tutturmuşumdur, sen ise süslü hayallerinde kaybolmuşsundur. Kim bilir… Ben bilemem. Ben uzağım,  kışım, hazanım!  İşte Haziran’ı bilemez benim gibiler. Bu yüzden kan damlar kara…
Daha önce hiç yalnız değilmişim bu kadar; onu anladım gidince sen. Öncesinde alıştığım karanlıklar yoldaşmış meğerse bana. Sen gelince maviye doymuşum. Karanlıkları unutmuşum. Maviler tekrar siyaha döndüğünde ise… İşte o zaman vardım gerçeğin farkına. İşte asıl karşılaştım gerçek yalnızlıkla. İnsan içinden çıkıp bakınca kendine, öyle anlıyormuş… Ben seninleyken varamadım farkına.
Umutlarımın kırıldığı yerden tekrar başlamak istiyorum! Buna gücüm yok lakin yapmam gerek. Şimdi yapmazsam eğer bir daha asla yapamayacağım. Bir daha düştüğüm yerden kalkamayacağım. Bir daha Haziranlar böyle yağmurlu geçmeyecek çünkü.  Ben bir daha hayal kuramayacağım. Yalnızca hayallerden beslenirken...
       Yağmur sesli adam… Artık git ne olur. Git gözlerimden. Git ellerimden… Git, yoksa öleceğim…

zifiRi


Bu yazıyı yazarken defalarca kez başa sarıp dinledim bu şarkıyı. Nedendir bilinmez ayrı bir  hüzün katıyor...

Şemsiye 85 ( Gökteki Sarı Balık 14)

YA TAHAMMÜL YA SEFER MUSTAFA KUTLU Tahammüllerimizle yaşıyoruz. Hayatımıza öyle yön veriyoruz. Tahammül etmediğimizde sefer kaçınılma...