3 Mart 2015 Salı

Şemsiye 44 ( ( Mimi İle Bir Dünya Masalı - Final -)


Mimi  II: http://yagmurayakalanansemsiye.blogspot.com.tr/2014/11/semsiye-36-mimi-ile-bir-dunya-masal-ii.html?m=1

Mimi IIIhttp://yagmurayakalanansemsiye.blogspot.com.tr/2015/01/semsiye-42-mimi-ile-bir-dunya-masal-iii.html


 Süreyya Hanım Samet'in evinin önünde taksiden indi. Samet bugün taburcu olacaktı. O yüzden o gelmeden evini temizlemek bir kaç kap yemek yapmak iyi olur diye düşünmüştü. Kapıyı açıp içeri girdi.  Perdeler sıkı sıkıya kapalı olduğu için  içerisi oldukça loştu. Belli ki perdeleri hiç açmıyordu. Kolları sıvadı hemen. Perdeleri bir köşeye çekti, camları açtı. Bekar eviydi belliydi. Salonu, mutfağı, tuvaleti banyoyu bir güzel temizledi. Sıra yatak odasına gelmişti. Biraz tereddüt etti içeri girmeye. Ama sonra ne de olsa teyzesiydi. Ne olacaktı sanki girse. İllaki özeli olacaktı. O sadece üstün körü bir temizleyecekti. Yoksa bu çocuk eline suya sabuna sürene kadar uzun zaman geçerdi. Kapıyı açtı. Gördükleri karşısında ne yapacağını bilemedi. Önce yatağın kenarına oturdu. Yoksa düşüp kalacaktı. Odanın her yanı küçük not kağıtlarıyla fotoğraflarla doluydu. Bir kaç not kağıdını aldı okudu.

" Şiirler biriktirdim sana ben.
Sonra döndüm de kendim okudum hepsini.
Geçmiş zaman kipisin artık.
Mişli geçmiş zamanlarımda bıraktım seni."

" Belki de başka masalın kahramanıydın sen..."

" Uzaklara  git sevdiğim. Çok uzaklara.. ellerimi uzattığımda dokunamayacağım aynı şehirde olduğumuzun idrakine varamayacağım kadar uzaklara.. Cesaretim olsa keşke olsa da  içimde sevda sanıp dikilen putları kırsam. İbrahim  misali. Elimde kör bir balta ile yerle bir etsem. Keşke..."

Daha fazla devam edemedi Süreyya Hanım. Her cümle bir bıçak gibi saplanıyordu sanki. Hepsinde Samet'in acılarını gördü. Onun o solgun yüzünü... Durumun aslında ne kadar da vahim olduğunu.
   Her şey annesinin onu ve babasını terk etmesiyle başlamıştı. İçine kapanmış çok az konuşur olmuştu. Babasını da kaybedince tüm dünyası yıkılmıştı sanki
Hastalığı işe sahafçıda işe girdiği zamanlarda baş göstermeye başlamıştı. Mehmet Amca kendi kendine konuşurken buluyordu çoğu zaman onu. Ya bir şiir kitabından bir şeyler okuyor yanındaki boşluğa bakarak ya da rafları düzeltirken kaybolup gidiyordu kendi dünyasında. Ses etmiyordu fakat endişelenmeden de edemiyordu. Bir gün teyzesiyle gelmişti Samet işe. Mehmet Amca ile tanıştırmış hoş sohbet etmişlerdi. Samet'in uzaklaştığı bir anda teyzesi anlatmıştı olanları. Biraz idare etmesini söylemişti. Çünkü ilk kez bir işi böyle severek yapıyordu." Pekala" dedi  Mehmet Amca. "Madem öyle,devam etsin çalışmaya. Ben gözetmeye çalışırım elimden geldiğince..."  Samet'in kısa aralıklarla verdiği yaşam  molalarında Mehmet Amca'nın duyduğu tek bir isim vardı. "Mimi" !
Samet kendi kafasında kurduğu hayatı yaşıyordu aslında. Bir hayatı olmamıştı çünkü. Gerçeği yitirmiş hayallere tutulmuştu. Fakat hayallerindeki hayatta da mutlu değildi. Bu yüzdendi sık sık bayılmaları kriz geçirmeleri belki de... Apartmanında oturan Aslı'ya ayrı bir ilgisi vardı. Çünkü o Mimi'ye benziyordu. Bir gün karşılaştılar apartmanın önünde.  Aslı "Nasılsın?" diye sordu. "İyiyim" dedi Samet. "Hep aynı." "Seni özlüyorum Mimi..." diye de ekledi içinden. "Hoşça kal Samet kendine çok iyi bak " dedi Aslı.
Hiçbir şeyden habersiz sessizce yürüyüp gitti. Oysa bilseydi Mimi'ye ne kadar benzediğini gidemezdi. Yürüyüşü, gülüşü bakışı tıpkı oydu...
Ne tezatlıktır ki Aslı'nın kulaklığından da şu şarkı sözleri yankılanıyordu;
"Utanmaz bir yağmurla
Nereye gidiyorsun?
Hep bu şarkılarla
Yüzünde korkularla
İçinde simsiyahlar
Nereye gidiyorsun?
Bu sahte baharlarla
Kıymetsiz dualarla
Utanmaz bir yağmurla
Yine mi gidiyorsun? "
Süreyya Hanım tüm kağıtları, resimleri bir defter arasına kaldırdı. Atılmazdı belki ama; hepsi kuru bir gül kaderine mahkumdular. Artık bu evde yeğenini üzecek bir şey kalmamalıydı. Ev artık hazırdı. Samet taburcu oldu ve tekrar evine geldi. Bedeninde geçirdiği sayısız krizin izi vardı. Kollarında ,yüzünde, zihninde. Hepsi başka bir acının hikâyesiydi. Teyzesi en sevdiği yemekleri de yapmıştı. İçeri girer girmez kokular karşılıyordu onu. Ve tabi tarçınlı havuçlu kek vardı en güzeli. "Döktürmüşsün teyzem" dedi neşe içinde. Bir taraftan da sımsıkı sarılarak. Anne yarısıydı sonuçta. "Sen seversin de ben yapmam mı oğlum" dedi yüzünü okşayarak.  "Hadi o zaman sofraya geçelim kurt gibi acıkmışım."
İştahla yemeğini yedikten sonra müsaade istedi Samet teyzesinden. Biraz dinlenmek istiyordu. Odasına girdi. Işığı yakmadan yatağa uzandı. Gözleri kapanıyordu ki bir ses ona fısıldıyordu. Dinledi. Sustu, bir şey demedi gülümsedi sadece. İlk kez huzurla uyuyordu yıllardır.
"Ben geldim Samet. Mimi'n geldi. Masalının kahramanı olmaya geldim. Artık mutlu günler senin. Çünkü bir dünya masalının kelimeleri ile geldim sana. Başımı koyup gönlüne, kalp seslerinden bir nokta koyalım hadi hayata. "


Şemsiye 85 ( Gökteki Sarı Balık 14)

YA TAHAMMÜL YA SEFER MUSTAFA KUTLU Tahammüllerimizle yaşıyoruz. Hayatımıza öyle yön veriyoruz. Tahammül etmediğimizde sefer kaçınılma...