15 Aralık 2014 Pazartesi

Şemsiye 38 ( Uçan Ballı Kurabiye )

  Hiç bu kadar sessizliğin içinde kaybolmamıştı. Damarlarında hareket  eden  kanın sesini duyabiliyordu sanki...  Gecenin karanlığından aydınlığına kadar yürümüştü. Sabaha ise bir simit  ve demli bir çay ile merhaba demişti. Ardından mavi halılarla döşeli bir yere girmişti. Sırtını sıcak bir yere dayamış gökyüzünün sadece bir  kısmı gözüken  pencereye odaklanmıştı. Düşünüyordu. Ne olacaktı bu şekilde?  Daha  ödemesi gereken bedel var mıydı? İlkokulda yüzüne  top atan çocuğun adı neydi?  Bu perşembe  ıspanaklı börek  mi yapsaydı ya da? Hayat onu nereye  sürüklüyordu? Ne kadar soru varsa beynine hücum ediyordu. Başı çatlayacak gibiydi. Bugün hiç olmadığı kadar yalnızdı. Ve yine yeniden kırgın... Ama suçlu  belliydi; "kendisi". Hayır demeyi ne zaman öğrenecekti ki? Horozlar ötüyordu. Zaman bugün hiç geçmiyordu sanki. Bu şehre ilk  kez bu kadar yakından bakıyordu. Köyden  şehre yeni gelen bir yeni yetme gibiydi bu semt. Daha önce hiç ballı kurabiye yemiş miydi? Hayır. Yemek de istemezdi çünkü  o tuzlu severdi.  Ama kimse bir  şeyleri onun kadar sevemezdi. Sevdim mi tam severdi. Nasıl desem hani bir çocuk  gibi. Hiç de büyümeyecekti zaten. Yüzü gibi  kalbi de minyondu. Göstermiyordu yaşını. Belki bir gülümsemelik ömrü kalmıştı. İnsan ne zaman öleceğini bilse böyle mi olurdu? Tanrı bunu bildirmedi.Bildirseydi şayet insanlar daha da acımasız olurlardı. Zaten çoğu bencil. Yani yaklaşık 5 milyar kadarı... Ölsek daha mı güzel olurdu? Aslında korkuyordu. Rabbisi merhametliydi ama o sınavlara pek çalışmazdı. Hayat sınavı  zaten başlı başına zordu... Bunlar kafasında bir ırmak gibi çağlarken birden yükselmeye başladı. Uçuyordu sonunda. Bir kuş olmuştu evet. Hep hayaliydi bulutlara dokunmak.  Mavide kaybolmak... Rüzgârı hissediyordu yüzünde. Sevinçten gökte taklalar atıyor, manevralar yapıyordu. 
  Tam en havalı  hareketi yapmak üzereydi ki bir sesle irkildi. Başını kaldırdığında tüm sınıf ona bakıyordu. Rüyasında ne yapmıştı acaba? Düşünmek bile istemedi. Hoca başında dikilmiş; "uçmak güzel şey" diyordu. Yanakları kızarmış özür diliyordu. Sonradan arkadaşından öğrendiğine göre ballı kurabiye diye sayıklamıştı uykusunda. Halbuki rüyasında da belirtmişti sevmediğini. Buna rağmen adı ballı kurabiye kalmıştı o günden sonra. "Uçan Ballı Kurabiye!"

Hıı bir de 90lara gidelim biraz da :) :

Hiç yorum yok:

Şemsiye 85 ( Gökteki Sarı Balık 14)

YA TAHAMMÜL YA SEFER MUSTAFA KUTLU Tahammüllerimizle yaşıyoruz. Hayatımıza öyle yön veriyoruz. Tahammül etmediğimizde sefer kaçınılma...