21 Aralık 2014 Pazar

Şemsiye 39 ( ...Firarî )

Elbisesinin etekleri yerleri süpürüyordu. Rengi beyazdan griye dönmüş üzerindeki boncukları çoktan dökülmüştü. Kimi yerleri yırtıktı. Sabahtan beri yağmur yağıyordu. Orman iyice bataklığa dönmüştü. Nereye adım atsa çamurlara batıyordu. Saçları da elbisesi gibi griye yakın bir renk almış ve yüzüne yapışmıştı yağmurdan ötürü.Gözleri gözükmüyordu. Dayandığı kalınca  bir sopayla açıklığa çıkmaya çalışıyordu. Nefes nesefe kalmıştı. Yağmur daha da şiddetle yağıyordu. Çıplak ayakları üşüyordu. Tam patika yola çıkmışken durdu bir  anda. Saçlarını gözlerinin önünden çekti ve gözlerini kısarak daha da net  görmeye çalıştı karşısını. Şaşkındı. Aklı almıyordu. Hoş bu cümle  hiç de ona uygun değildi. Aklı zaten uzun bir müddettir onla değildi ki. Arada bir gelir, geçmişi  hatırlatır giderdi. Neyse sırası değildi şimdi bunları düşünmenin. Kimdi bu? Gözü bir yerden ısıracaktı ama çıkaramıyordu bir türlü. Yolun karşı tarafında bir ev vardı. Üç katlıydı. Arka tarafı ormana bakıyordu. Evin çatı katında  bir çift göz ona bakıyordu işte. Camın tam önünde yeşil bir koltukta oturuyordu. Üzerinde kapşonlu bir hırka vardı. Kapşonu başına geçirmişti. Bir kız mıydı yoksa erkek mi? Ayırt etmekte zorlanıyordu. Bu ev yıllardır  boştu. Kimse gelip  gitmezdi. Peki kimdi  bu? Neden böyle bakıyordu kendine? Tanışıyorlar mıydı geçmişten? Eve biraz daha yaklaştı. Koltukta oturan kişi ayağa  kalktı pencereyi açtı ve evin terasına çıktı. Başını gökyüzüne kaldırdı. Yağmur damlaları yüzünü delip geçiyordu sanki. İçine işliyordu adeta.  Bu bir kızdı. 20li yaşlardaydı. Üzerindeki kıyafet iki beden büyüktü. Tekrar bakışlarını yaşlı kadına  çevirdi. Yüzünde ürkütücü bir gülümseme  vardı. İster istemez geriye doğru bir  kaç adım attı yaşlı kadın. Ama ondan uzaklaşamıyordu.  Krem rengi mermer korkulukları sıkıca kavradı ve kendini aşağı bıraktı kız. Gözlerini sıkıca kapadı yaşlı kadın. Sanki kapatınca onu durudurabilecekmiş gibi. Bir kaç saniye sürdürdü bunu. Tam yüzünde bir sıcaklık hissediyordu. Bir nefes. Ne kadar zaman olmuştu bir insanla bu kadar yakınlaşmayalı? Otuz yıl? Kırk yıl? Belki de daha fazla. Yavaşça gözlerini araladı. Kız tam karşısında  durmuş onu seyrediyordu. Korktu. Arkasını döndü ve gücü  yettiğince koşmaya başladı. Yaşlı zavallı bir kadın ne kadar hızlı koşabilirse o kadar hızlı koşuyordu. Onun  gözlerinde bambaşka  bir şey  vardı.  Görmemesi  gereken bir şeyi, kendisini görmüştü! Kız da onun arkasından koşuyordu "Dur! Kaçma. Daha ne kadar kendinden gençliğinden kaçabilirsin. Sen tam bir korkaksın. Kaçma dedim sana!" Yaşlı kadın önde gençliği arkada ormana doğru ilerliyorlardı. Kız bir çırpıda yetişti ve yapışıverdi koluna. "Tam 43 senedir kaçtığın yetmedi ha? Aklını yitirdin. Kalbini  yitirdin. Hayallerini, aileni,  sevdiklerini... Şu haline bak bir. Perişan haldesin. Geriye gözlerin kalmış sadece  bana benzeyen. Gerisi  harabe. Ne oldu da gitmedin buralardan? Hâlâ neden gelip gençliğinde hep oturduğun ve ormanı seyrettiğin koltuğa bakıp duruyorsun? Güzel  günlerdi değil mi?"
Yaşlı kadın daha fazla dayanamadı ve oraya yığılı verdi... Genç kız ıslak toprağa oturdu ve kadının başını dizlerine koydu. Saçlarını okşadı. Bir kaç damla gözyaşı düştü yaşlı kadının çizgilerin bir hikâye yazdığı yüzüne...

Şemsiye 85 ( Gökteki Sarı Balık 14)

YA TAHAMMÜL YA SEFER MUSTAFA KUTLU Tahammüllerimizle yaşıyoruz. Hayatımıza öyle yön veriyoruz. Tahammül etmediğimizde sefer kaçınılma...