22 Kasım 2014 Cumartesi

Şemsiye 36 ( Mimi ile Bir Dünya Masalı II )

   …Ve işte üniversiteyi kazanmıştım. Makine Mühendisliği. Başlarda iyiydi her şey. Bir gün durdum ve düşündüm. Makineler bana göre değildi. Duygusuzdular bir kere. Hepsi metal yığını. Özlenecek bir kokuları bile yok. Ve soğuklar. Çok soğuk... İşte canım Mimi'm o gün döndüm üniversitenin kapısından. Ardımı döndüm geleceğime ve yürüdüm başka zor günlere... Henüz 21 yaşındaydım... 
  
 -Kitapların içinde yaşıyorsun. Büyü artık büyü ve gör. Dünya çok kirli. Gerçek hayat senin dünyan gibi değil. Gerçek hayat çok acımasız… Bu yüzden imkânsız boş hayaller kurma. Bu yüzden ağlama artık. Ben senin kitabının kahramanı olamam... Anla!

   İzlediğim filmde adam kıza böyle söylüyordu. Asıl böyle adamlar acımasız değil mi Mimi’m? Bence öyle. Halbuki sen bana gelseydin ben sana böyle davranmazdım hiç. Sarıp sarmalardım. Hayatın da kitaplarından da kötü kahramanlarından korurdum. Ama sen gelmedin. Benim yapayalnız yaşamaya ittin. Olsun ben seni uzaklardan da severim…   Makineler ruhsuz demiştim ya kendime hep ruhu olan bir iş aradım. Tabanlarım şişene kadar dolaştım şehrin sokaklarında. Yolum Beyazıt’a düştü en sonunda. Sahaflar Çarşısı’na. Beyazıt Camii’nin hemen sol tarafındaki taşlık araziyle Kapalıçarşı’ya açılan Sedefçiler Kapısı arasında.  İnsanlar beni hiç anlamadı Mimi. Belki kitaplar anlar diye nerdeyse tüm esnafa yalvardım beni işe almaları için. Çoğu ihtiyaçları olmadığını zaten kendi yağlarında kavrulduklarını söyledi. Bazıları konuşmama dahi izin vermedi. Nerdeyse ümidi kesiyordum ki son bir dükkana daha girdim. Mehmet Amca’nın dükkanı. Uzun boylu kır saçlı beyaz bıyıklı sevecen bir adamdı Mehmet Amca. Altmışını geçmişti belliydi. Zorlanıyordu yürümekte. Sonradan öğrendiğime göre rahatsızmış belinden. İşten güçte fırsat bulamamış bir türlü doktora gitmeye.“Çay içer misin delikanlı?” diye sordu içeri girer girmez.“Yok, amca teşekkür ederim”“Olur mu öyle şey. Bu dükkana giren çayımı içmeden gidemez. Hele geç otur şuraya. Ali, oğlum iki çay getir benim dükkana.”Ne kadar ısrar ettiysem de zorla içirdi o çayı.“Ee evlat anlat bakalım hangi rüzgar attı seni buralara? Aradığın bir kitap mı var?”“Şey aslında kitap almak için gelmedim iş arıyorum ben. Çok fazla işe girip çıktım ama hiçbirinde mutlu olamadım. Belki kitaplar dedim çare olur derdime.”“Elbet olur. Ben elli yıldır yapıyorum bu işi. Sen yaşlarda başlamıştım. Malum yaşım artık kemale erdi. Güvenecek insan bulmak çok zor. Kendi çocuklarım gelsin baksın dükkana desem hepsi başka başka şehirlerde kendi işlerini kurdular. Bir ben bir de hanım kaldık. Eğer gerçekten yapabileceksen bu işi yarın gel başla. Kitaplar narindir evlat. Kitaplar kız gibidir. İncitmeye gelmez. Okunmak isterler, bilinmek, sevilmek. Şefkat isterler küçük bir kız çocuğu gibi. Raflarda tozlanmaya gelemezler.”“Çok iyi anlıyorum sizi. Elimden geldiğince yapmaya çalışırım. Yeter ki işe alın beni.”“Her şey iyi hoş ama olmadı öyle sizli bizli. Mehmet Amca de bana. Öyle der herkes. Bu çarşıda öyle tanınırım. Senin adın neydi evlat?”“Samet benim adım.”Sadece Samet derler bana. Sade bir isim. Kendi halinde yalnız bir insan... Sahiden benim senden başka kimsem yok Mimi. Bir sen varsın taa yüreğimde… Dalıp gitmişken Mehmet Amca’nın o sevecen sesi ile kendime geldim.“Yarın erkenden gel başla Samet” diyordu. Sonra elini omzuma koydu. “Hoş geldin” dedi usulca…

İzlediğim filmde kadın cevap veriyordu adama:

- Ben de hatalar yaptım. Ama sen kadar değil. Ben bir kıvılcım çıkardım sen tüm gemileri yaktın. Sırf benim o küçük hatalarım sebebiyle. Yüzme bilmiyorum evet. Ama şu koca okyanusta senin yüzme bilmen de bir işe yaramaz.  Şimdi ikimiz de farklı odun parçalarına tutunmuş çok ayrı yerlere gidiyoruz.  Bir gün belki bir adada buluşuruz. Belki tekrar aşık oluruz.  Ama bu çok düşük bir ihtimal. Hayallerle yaşanmayacağını öğrendim.  Hiçbir şey kitaplardaki gibi değil. Ne aşklar ne kavuşmalar… Her şey çok daha zor, çok daha sahte. Bunu yaşadıkça öğrendim...
 Sen söyle Mimi; belkilerle aşk olur mu? 


Hiç yorum yok:

Şemsiye 85 ( Gökteki Sarı Balık 14)

YA TAHAMMÜL YA SEFER MUSTAFA KUTLU Tahammüllerimizle yaşıyoruz. Hayatımıza öyle yön veriyoruz. Tahammül etmediğimizde sefer kaçınılma...