BİR KEDİ, BİR ADAM,
BİR ÖLÜM
ZÜLFÜ LİVANELİ
Bu yazıyı okumadan evvel şu şarkıyı fon olarak açın ve
öyle okumaya başlayın. “ Sealed With a Kiss - Jason Donovan”
Bir gece yarısı bitirdim kitabı.
Herkes uyurken ve ben yarını düşünüp heyecandan uyuyamazken bitti. Verdiğim
emeklerin karşılığını alıp almadığımı öğrenmem için saatler kalmıştı. Öğretmen
olmam için. Kalbim delice atıyordu. Zihnim allak bullaktı. İşte tüm bunların
önüne geçmek için kitabı aldım elime. Son sayfalara yaklaşmıştım. Okudum,
bitti. Mavi battaniyeme daha sıkı sarıldım. Odayı aydınlatan loş ışıkta kapağı
seyrettim uzunca bir müddet…
Politik mültecilerin
savrulduğu ülke; İsveç… Türkiyeli, Şilili, Urugaylı, İranlı, Japonyalı ve daha
pek çok ülkeden insanlar bu soğuk ülkeye sığınmışlar. Kitap da bu ülkede
birbirine sığınmış mültecilerin hikâyesini anlatıyor.
Ana karakter Sami Baran yaşadıkları ile geçmişimize
ışık tutuyor. Darbelere, işkence odalarına, iğrenç siyasi planlara ve
darbecilerin akıbetinin ne olduğuna… Sami Baran yüzlerce kilometre uzakta onca
acı çekmesinin baş sorumlusu eski bir bakanla hastanede karşılaşıyor. Tam
burada iki farklı son çıkıyor karşımıza. Biri intikam diğeri affetme. Okur, bir
karar vermek durumunda kalıyor. İntikamın yanında mı olacak yoksa affetmenin
mi?
Aslında kitabı diğer kitaplardan ayıran asıl özellik
de bu. Ana karakter ile yazar arasında bir mesafe var. Olayları önce yazarın
kaleminden okuyoruz. Ardından Sami içine sinmeyen yerlerde müdahale ediyor.
Veya en baştan yazıyor her şeyi. Doğal olarak da iki farklı bakış açısı ile
ilerliyor kitap.
Kitaba ismini veren kelimelere gelince:
Bir
Kedi
Sirikit adı. Sami’nin örnek aldığı onun gibi olmak
istediği bir kedi. Öyle ki Sami Sirikit
hayatına girmeden önce bir köpek gibi yaşadığını söylüyor.
“Ben ömrüm boyunca bir köpek olarak yaşamıştım
ama artık kesin kararım,
kediye dönüşmekti.
... Artık hayatımda bir köpek olarak yaltaklanmalara,
bağlanmalara,
başkalarını
kendime bağlama
çabalarına,
başımı
okşatmaya,
sevgi ve sıcaklık ihtiyacı
içinde
insanların bacaklarına
sürünmeye,
kuyruğumla
birlikte tüylü kıçımı da sallayarak sevimli görünme
gayretine hiç yer yoktu. ... Köpek olduğum yıllarda hepsini yapmıştım, hem de fazla fazla; ama bu beni
felakete götürmüştü.
Ölümün
kıyısına
gelmiştim.
Ölümün
kıyısı
ölümün
kendisinden daha feci bir şeydir,
bunu yaşayarak
öğrendim. Bağlanmalar yüzünden
aklımı kaçırmanın kıyısında dolaşmıştım uzun süre. İçime
karanlık yerleşmişti: Bir türlü
söküp
atamadığım,
kusamadığım,
çıkaramadığım bir koyu karanlık.
... O dönemde yaşamayı
unutmuştum
sanki. Bunu birisinin hatırlatması gerekiyordu "Nefes almam
gerek!" diye düşünmesem
nefes alamayacaktım. Bütün bunlar bir köpek gibi bağlanmam, sevgi ve merhamet dilenmem yüzünden
başıma
gelmişti.
İnsan
denilen yaratıklara ilişkin düşüncelerimin
yanlışlığı yüzünden. Dünyayı aydınlık ve sıcak, merhametli bir yer gibi düşünmem yüzünden. Bütün köpekler saftır zaten. Oysa şimdi bir kediyim ben: Uzak, denetimli,
soğukkanlı
ve güçlü bir kedi. Eski mısırda,
Beni Hassan'da yapılmış
üç
yüz
bin kedi mumyasından biriyim: Onlar kadar soğuk, onlar kadar güçlü ve mağrur.” (Sayfa
32 )
Bir
Adam
Hiç şüphe yok ki bu adam Sami’den başkası değil. En
çok da Sami’nin çocukluğu ve Filiz ile olan aşkı etkiledi beni.
Bir
Ölüm
Ben birden fazla ölüm gördüm kitapta. Hepsini açıklayamayacağım kitabın sürprizi
kaçabilir. Fakat Japon kızı Yoriko’ya değinmem lazım. Yoriko öyle sessizce çekip gitti ki dünyadan.
Yalnızlığın girdabından kurtulmak adına bir binanın tepesinden bırakıverdi kendini
boşluğa. Ondan bahsediyorum burada çünkü
yaşamı gibi ölümü de çok silikti. Kimse bu kadar silik olmamalı zannımca. Seni
unutmayacağım Yoriko. Dudağının kenarındaki o güzel tebessümü…
Hani
en başta dedim ya verdiğim emeklerin karşılığını alıp almadığımı öğrenmem için
saatler kalmıştı. İşte ben bu satırları yazarken açıklandı atama sonuçları.
Olmadı. 36. Sayfada “ Politika iğrenç bir şey.”
Diyor
Sami. Sonuç ekranına bakıp orada atanamadığımı görünce tekrar döküldü bu cümle
dudaklarımdan. “ Politika iğrenç bir şey.” Çünkü insanların canını, malını,
hayallerini, geleceğini, aşkını, ailesini çok adice harcıyorlar. Livaneli bu
kitabı 1974’te yazmaya başlamış. Şimdi takvimler Ekim 2016’yı gösteriyor.
Aradan geçen onca yılda değişen sadece koltuktaki kişiler. -İyi kalpli insanlar
müstesna- Zalimlik, bencillik, basiretsizlik, adaletsizlik bâki kaldı. Sami’yi
Stockholm’e sürenler beni de ruhen kervan geçmez bir yere sürdü…
Sami “insanları sevmiyordu. Çünkü onu incitiyorlardı.”
Haklısın Sami. İnsan inciniyor hem de çok…
Şira-i Yemaniye
*Alien/Yaratık(1980) Film
* Gökboet
/Guguk Kuşu(1972) Film
*
O benim uzun süren uyku dönemimi sona erdiren, yüreğime ilk yaşam kıpırtıları, küçük heyecan titreşimleri salan kişiydi. Çünkü yıllar boyunca kablosu çekilmiş, ölü bir radyo gibi yaşamıştım.
Hayatın diğer
alanları gibi kadınlar
da ilgilendirmiyordu beni. Ölü bir radyo havadaki frekansları
algılayabilir mi hiç?
–Sayfa 43
* İntikamın
bile bir düzeyi vardı;
alçakça
olmamalıydı. –Sayfa 84
* İnsanın
anadilinde dertleşme
ihtiyacı, bazen her şeyin üstüne çıkıyor. – Sayfa 84
*
Galiba
aşk,
utanç duygusunun ortadan kalkması
demek. İki
kişinin
birbirine karşı
hiçbir
şeyden,
hiçbir
düzeysizlikten
utanmaması demek… Filizle birbirimize öyle cümleler
kullanıyorduk, öyle sözler söylüyorduk ki, bir üçüncü kişinin bunları
duymasına dayanamazdık.
–Sayfa 103
Silivri-İSTANBUL
Ekim/2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder