KUŞLARIN DİLİYLE
FERİDÜ’D-DÎN
ATTÂR
Öncelikle bu kitapla ilk tanışma hikâyemi
anlatmalıyım. Lise üçüncü sınıfta deli dizgin bir edebiyat hocamız vardı. Bir
derste o bahsetmişti. Öyle çok hatırlamıyorum aslında. Sîmurg, otuz kuş,
vadiler, silik birkaç kelime. Ama o gün bu gündür aklımda bu kitabın adı.
Okumak sekiz yıl sonraya nasip oldu. Her kitabın bir kaderi olduğuna inanırım.
Elimdeki bu kitap da tam sekiz yıldır beni bekledi. Her bir sayfa, her mürekkep
damlası…
Sonunda
bir sonbaharda başladım okumaya. Ruhen yorgun olduğum, içimin duvarlarının
çöktüğü bir sonbaharda. Gece yarılarında gerçek aşkı düşünmeme vesile oldu
kuşlar. Her derdimden bir kuş uçurdum göğe. Kulak verdim Attâr’a; “ Dert ehli ol, çünkü derdin kendinin
dermanıdır.”
Öyle kolay okunan bir kitap değil hem hacim
hem de içerik olarak. Okurken dikkatli okumak, okunanların üzerine kafa yormak
gerek. Okudum, düşündüm, bolca çizdim altını cümlelerin, hikayelerin…
Feridü’d-dîn
Attâr kitabın sonuna bir bölüm eklemiş kendi ve yazdıkları hakkında bilgi
veren. Şöyle diyor:
“Ey
yol eri kitabıma şiir ve böbürlenme vesilesi olarak bakma. Defterime dertle bak
ki bendeki yüz dertten birine inanasın. Suret ehli benim sözlerime takılmış,
içinde boğulmuştur. Mana ehli ise sırlarımı kavramış, işin eri olmuş.
“
Divanım baştanbaşa divanelikten ibaret. Akıl bu sözlere yabancıdır.”
Kitabı ilk açtığımızda kuşları
görmek pek mümkün olmuyor. İlk yirmi
sayfayı önsöz, Attâr’ın hayatı ve eserleri oluşturuyor. Bu kısımdan Attâr’a
dair merakımızı giderecek derecede bilgi ediniyoruz. Bizim için en önemli ve
dikkat çekici olanı Hz. Mevlânâ’nın hocası olması.
Bu
bölümden sonra Attar yaklaşık elli sayfa Allah’ın birliği, Hz. Peygamber’e
medih ve Hulefa-i Raşidin’in faziletlerini anlatıyor. Bu bölüm bana biraz uzun
ve ağır geldi. Okumakta oldukça zorlandım desem yalan olmaz. Daha kısa
olabilirdi…
Kuşların
hikayesi dünyadaki tüm kuşların bir araya gelmesi ve her ülkenin padişahı olduğunu
kendi ülkelerinin artık padişahsız olamayacağını buna bir çare bulmaları gerektiğini
tartışmaları ile başlıyor:
Bu toplulukta bulunan Hüdhüd, Hz. Süleyman’ın
postacısıdır ve kendilerinin bir padişahı olduğunu diğer kuşlara anlatır.
Padişahları Simurg’tur. Simurg Kaf dağında yaşar. Ona ulaşmak çetin bir yolu
aşmayı gerektirir. Hüdhüd onlara kılavuzluk yapacağını Simurg’u muhakkak
bulmaları gerektiğini söyleyerek Simurg’un harikulade özelliklerini belirtir. Bunları
işiten kuşlar kendilerinden geçip o yüce padişahı bulmak üzere niyetlenirler.
Fakat yol uzun menzil epey uzak olduğu için çekinirler. Hepsi ayrı ayrı kendilerince
haklı özürlerini beyan eder. Bu kuşlardan bazıları şunlardır:
Daha sonra kuşlar tüm bunları kabul edip Hüdhüd’e bir takım sorular
sorarlar. Çünkü yola revan olmadan önce kalplerinin mutmain olmasını isterler
ve Hüdhüd’e şu cümleleri söylerler: “ Zira biliyoruz ki uzun yol, içimizde
şüpheler varken aydınlanmıyor. Gönlümüz rahatlayınca, kendimizi yola veririz,
gönülsüz ve bedensiz o dergaha baş koyarız.”
Bunun üzerine Hüdhüd kürsüye çıkar ve huzurunda saf tutan
yüzbinlerce kuşun sorularını cevaplandırır.
Kitapta
yirmi kuşun sorusuna yer veriyor. Hüdhüd her soruya ayrı bir hikaye ile cevap
veriyor. Bu soru-cevaplar aslında kitabın omurgasını oluşturuyor ve yaklaşık
yüz otuz sayfa
Sorularda
güçsüzlükten, günahkarlıktan, bir dindar bir nankör olma durumundan, nefse ve şeytana
uymaktan, köşke ve padişahlığa karşı aşırı istekten, sevgilinin aşkından, ölüm
korkusundan, Allah’ın emri hak yolunda temizlik padişah katında insaf ve cezadan,
dergahta pervasızlık ve revanın nasıl oluşundan, orada hangi malın makbul oluşundan bahsediyor
özetle.
Son soru olan bu yolun kaç
fersah olduğudur. Hüdhüd: “Yolda aşılacak yedi var. Bu yedi vadiyi
aşınca Hakk’ın dergahına varılır. Dünyada bu yoldan dönen olmadı kaç fersah
olduğunu da bilen yok.” Yedi vadi şunlardır:
1.Vadi: İstek
Burada her nefeste yüzlerce bela vardır.
2.Vadi: Aşk
Buraya ulaşan kişi ateşe gark olur. Aşık ateş gibidir; aceleci,
yakıcı ve serkeştir.
3.Vadi: Marifet-Bilgi
Burada yollar birbirinden farklıdır. Ten yolcusu farklıdır, can
yolcusu farklıdır. Karşısına çıkan yolda herkes, kendi kabiliyetine göre yol
alır.
4.Vadi: İstiğna (İhtiyaçsızlık)
Burada ne bir dava ne bir mana vardır. Yedi derya burada bir havuz
mesabesindedir. Yedi gezegen burada bir kıvılcım kadardır.
5.Vadi: Tevhid
Bu vadiye yönelenler eşitlik iddiasında bulunurlar. Sayılar az da olsa çok da olsa
hepsinin bu yolda, ‘birlikte’ birleştiğini görürsün.
6.Vadi: Hayret
Burada işin gücün hep dert ve hasretten ibarettir. Burada her nefes
sanki sana bir kılıç darbesi gibi gelir, her an bir üzüntü ile karşılaşırsın.
7.Vadi: Yokluk (Fenâ)
Bu vadi unutulmuşluk, dilsizlik, sağırlık ve kendinden geçmişliğin
ta kendisidir.
Bunları duyan pek çok kuşun ciğeri
kanla dolar ve o makamda can verirler.
Kalan kuşlar, yola koyulur. Yıllarca uçarlar. İçlerinden bir kısmı
denizlerde boğulur, bir kısmı kaybolup yok olur. Bir kısmı susuzluktan dağ
tepelerinde ölür, bir kısmının güneşten kanatları yanar. Kimini aslanlar
parçalar, kimi yem sevdasına kendini öldürür. Bir kısmı kafileden ayrılır
geride kalır, bir kısmı eğlenceye dalar. Sonunda yüz binlercesinden çok azı
oraya ulaşabilmiştir.
Bir alem dolusu kuş yola çıkar oraya yalnızca otuz kuş varabilir.
Otuz kuş yorgun bitkin kalpleri kırık canları çıkmış bir halde dergaha
varırlar. Bir görevli çavuş gelir ve
onlara buraya neden geldiklerini sorar. Onlar da padişahları Simurg’u
aradıklarını söylerler. Çavuş, otuz kuşun hepsine birer kağıt verip okumalarını
ister. Kağıtta, otuz kuşun yolculuk sırasında birer birer başlarına gelenler ve
bütün yaptıkları yazılıdır. Yazıları
okuyunca hepsi hayret içinde kalırlar.
Bu esnada Simurg ışıklar içinde tecelli eder…
Otuz kuş, tecelli edenin bizzat kendileri olduğunu yani Simurg’un
mânâ bakımından otuz kuştan ibaret olduklarını görüp şaşırırlar. Otuz kuş
Simurg, Simurg da otuz kuştur. Simurg da zaten otuz kuş demektir. Bu esnada bir
nida geldi o makamdan: “Siz buraya otuz
kuş geldiniz, bu aynada da otuz kuş göründünüz. daha fazla veya daha az
gelseydiniz o kadar görünürdünüz. Yoksa bizi görecek göz kimde var? Bir
karıncanın gözü süreyyaya nasıl erecek?
Otuz kuş nihayet Simurg’ta
ebediyen mahvolur.. Gölge güneşte kaybolur. Artık ortada yol da yolcu da
rehber de kalmaz.
Fenada noksanlığı elde etmedikçe, bekada asla doğruluğu göremezsin.
Fenanın horluğunda mahv olmadıkça bekalığın yüceliğinden sana bir ispat nasıl
ulaşır?
ŞİRA-İ
YEMANİYE
*Hüma
Kuşu
Çoğu kez
cennet kuşu olarak da adlandırılan, görünmeyecek şekilde çok yükseklerde
dinlenmeksizin sürekli uçan, asla yere değmeyen -bazı kaynaklarda ayakları
olmadığı da nakledilir. Bazı Türk lehçelerinde Kumay veya Umay kuşu adı ile de
bilinir.
Başına
konduğu kimseye mutluluk getirdiğine inanılması sebebi ile talih kuşu veya
devlet kuşu olarak da isimlendirilir. Eskiden bir hükümdar ölünce halkın bir
meydanda toplandığı ve Hüma'nın başına konduğu ya da gölgesinin üzerine düştüğü
kişinin hükümdar olduğuna dair halk inancıdır.
*Simurg
Mistik
kuş Simurg Fars sanatında kuş şeklinde, kanatlı dev bir yaratık olarak
resmedilmiştir. Zaman zaman köpek başına ve aslan pençelerine sahip bir tavus
kuşu olarak da resmedilmiştir. Bazen insan yüzü ile de resmedildiği olmuştur.
Bir bölümü memeli olduğu için yavrularını emzirirdi. Yılanlara karşı bir
düşmanlığı vardı ve yaşadığı yer fazlasıyla sulaktı. Bir antik İran tanımında
Simurg'un kendisini alevlerle kaplayana kadar 1700 yıl yaşar, daha sonraki
tanım ve kayıtlarda ise onun ölümsüz olduğu ve Bilgi Ağacı'nda bir yuvası
olduğundan bahsedilmiştir.
İran
efsanesine göre, bu kuş o kadar yaşlıdır ki dünyanın yıkılışına üç kez tanık
olmuştur. Tüm bu zaman boyunca, Simurg o kadar çok öğrenmiştir ki tüm
zamanların bilgisine sahip olmuştur.
Simurg
uçuşa kalktığında, bilgi ağacının yaprakları titrer her bitkinin tohumlarının
dökülmesine neden olurdu. Bu tohumlar dünyanın her yanına dağılır gelmiş geçmiş
her bitki çeşidinin kök almasını sağlar ve böylece de (bu bitkiler yoluyla) insanoğlunun
tüm hastalıklarını tedavi ederler.
Silivri- İSTANBUL
13 Ekim- 03 Aralık/2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder