Kış… Geçiyor öyle böyle. Bahar en sevdiğim mevsim olsa da kışın yeri
de ayrı tabi. Yeni eldiven de aldım kendime ya, kış ayrı bir güzel…
O sıkıcı mı sıkıcı sınav maratonundan sonra tatil gerçekten iyi geldi.
Ama niye bu kadar hızlı geçiyor ki? Kaldı mı şurada iki hafta. Sonra ver elini
Sakarya.
İnsanın evi gibisi yok. Hele istediğin zaman yemek yemek ve bedava
sınırsız çay içmek, pazartesi kuru fasulye-pilav yemek zorunda olmamak muhteşem.
İstediğin saatte yatıp istediğin saatte kalkmak da cabası… Yine de özleyeceğim şeyler mutlaka olacak
tabi…. Bir de ben iyice değiştim ama. Yok, örgüydü yok şişti yok tığdı. Neler
oluyor bana? 21. Yaş bana yaramadı
sanırım, yaşlılığın ilk belirtileri…
Mehmet Ali Birand
da vefat etti. Uğur Dündar’a nazaran
Birand daha iyiydi sanki. Adam neşeli ve komikti en azından. Tüm
siyasetçilerin, gazetecilerin ve televizyoncuların cenazede bulunması da bunun
kanıtı sanırım. Ama elbette birkaç aya Birand da diğerleri gibi unutulacak. Ölümün
çaresi yok ne yazık ki.
Ama bazı zalimlerin ölümü de masumlar için elbette en büyük sevinç…
Bu konuya gelmemin sebebi de “Şubat” diye bir dizi. Dikkatimi çekti
ilk kez baktım öyle. Bakmaz olaydım, sonrasında Sabah öldü. En çok da onu
sevmiştim. Masum, günahsız…
Kaçımız günahsız ki bu dünyada? Kaç kişi tertemiz?
En azından basite aldığımız artık normalleşmiş “GIYBET”… Kardeş kardeşin
katili… Ölmüş kardeşin eti dişlerinde, iştahla çiğneniyor çiğneniyor ve kardeş
geldiğinde de yutuluyor hiç utanmadan, belli etmeden, tiksinmeden…
Rabbim affetsin…
Ya işte böyle muzdarip olduğum konular da var...
Bunların dışında çok fazla hasret, kırılmışlık ve acı var aslında.
Gönlümün derinlerine bastırdığım benim bile bilmediğim. Tan yeri yanar alev alev. İçim yanar… Bir
ezan ferahlığı sonrasında. Bir dua…
Bir soru: Babam nerede? Suskunluk… Senelerin özlemi… Yastığımın
altında bir resim. Ve aynı resim küçük erkek kardeşimin de minik ellerinde…
Takvime bir çentik daha. Gelecek ki yakında… Gelecek…
zifiRi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder